THE KING OEDIPUS- FAMOUS TRAGEDY !
Nerden duydum ya da okudum bilmiyorum ama kaderinden
kaçan kişi aslında kaderinin başlangıcına doğru yol alırmış derler.
yani aslında kaderinden kaçarken kaderini gerçekleştirmeye gidersin bence Oedipus'un hikayesi de oyle...
Efsaneye göre Odipus Apollon tarafından
lanetlenmiştir Büyüyünce babasını öldürüp annesiyle evlenip ondan çoçukları
olacaktır bunu öğrenen Oedipus un ailesi onu öldürmesi
için birine verirler ve olaylar gelişir.
Hikayenin tamamını burda bulabilirsiniz;
Ama Oedipus sadece basit bir kitap değildir
Sophokles'ten önce de söz edilen kökeni ve yaşı bilinmeyen bir tragedya'dır.
Bilinen en eski kaynak İÖ 7. yüzyılda yazılmış
Odysseia’nın 11. bölümü, “Nekyia”dır. Burada Odysseus, Hades’i ziyaretini anlatır.
İÖ 429 ile 425 yılları arasında yetmişlerine
merdiven dayamış Sophokles Oidipus Tyrannos (ya da Latince biçimiyle Oidipus
Rex) trajedi konusuna el atmaya hazırlandığında gerek destan gerekse de koro
şiiri ve tragedya biçiminde hazır bekleyen bir Oidipus “birikimi” vardı.
Dikkatli bir okuma, Oidipus’un oyun içinde
karşısına çıkan kişilerin, siyasal güçlerinin ve sosyal statülerinin oluşturduğu
basamaklara bağlı olarak Kral Oidipus’un da kendine olan güveninin azaldığını
gösterecektir. Müthiş bir “anlatım” ustalığı ile karşı karşıya olduğumuzu
rahatlıkla söyleyebiliriz.
Oidipus önce kâhin Teiresias ile uzun bir tartışma
yaşar, ardından Kreon, İokaste, haberci ve nihayet çoban, Oidipus’un oyundaki
konuşma partnerleri olarak seyircinin karşısına çıkarlar. Oidipus’un, Kral
Laios’u öldürdüğünü bilen yaşlı çoban, Korinthos’lu haberciyi tanıyınca korkunç
hakikati kavrar,kavrayınca da gerçeği saklamak için son ana
kadar direnir, ama sonunda konuşmaktan başka çaresi kalmayacaktır.
Aydınlanma
çağı Avrupa’sının “Faustik” öğrenme merakından ya da tutkusundan geri dönüp
bakarsak, Oidipus hayatı pahasına da olsa “bilmek” isteyen insandır; tıpkı
“bilme” uğruna ruhunu şeytana satan Faust gibi, ya da modern “homo
technicus”tur o, yani bilim-teknik çağının insanı. Modern doğabilimleri de
sonucun kendilerini nereye götüreceğini bilmeyen meraklı araştırmacı ve bilim
insanlarının bilme merakıyla körüklenip durmamış mıdır ?
Oidipus tragedyasını okuyup metni bir yana
koyduğumuzda sadece ilkçağın değil, klasik çağın tragedyalarında,hatta modern
romanda örtük ya da doğrudan karşımıza çıkan “kader” anlayışı üzerinde
düşünmeden edemiyoruz.
Sophokles’in bu ünlü tragedyası, 19. yüzyılın
son çeyreğinde filizlenmeye başlayan psikanaliz öğretisinin en popüler “ilişki
modellerinden” birine adını vermiştir. Biraz zorlayarak, Oidipus tragedyasının
adının unutulmamasında, psikanalizin “Oidipus kompleksi” modelinin katkısı
büyüktür, demek mümkün.
Tuhaftır, ama Sophokles’in bu ünlü tragedyasından
yüzlerce yıl sonra, Avusturyalı bir ruh hekimi,“Oidipus” tragedyasının akraba
ilişkilerini kültür ve psikoloji tarihinin vazgeçilmez “öyküsü” olarak
belleklere kazıyacaktır.
Tuhaftır
çünkü Sigmund Freud,Oidipus kompleksi modeline, doğrudan bu tragedyayı
seyrettikten sonra değil de, bir başka büyük tragedyayı, W. Shakespeare’in Hamlet’ini seyrettikten sonra şekil vermeye başlar. Babasını öldüren ve annesi
ile evlenen amcasından intikam almaya kararlı genç Danimarka prensi Hamlet’in
amcasını öldürmeyi en sona bırakmasını,Freud çok ilginç yorumlar: Hamlet de
annesi ile kendisi arasındaki bastırılmış, yasak (ensest) ilişkinin dolaylı
etkisi altındadır.
Psikanalizin bu kavrayışına göre, çocuğun
gelişiminde kızların babalarına, erkeklerin annelerine
cinsel ağırlıklı aşırı ilgi duyup onları sahiplenme isteği belirleyicidir.Bu
nedenle kızlar anneyi, erkek çocukları babayı kendilerine rakip görürler.
Ayrıca
Yunan mitolojisinde ve bu mitolojiyi temel alan oyunda Elektra, Orestes ile
birlikte kendi öz annesinin öldürülmesine yardımcı olur. Bu mitolojik örnek de,
“Elektra kompleksi” diye bilinen psikanalitik olaya adını vermiştir.
Oidipus
kompleksi’nin 3 ile 5 yaş arasında gelişip ortaya çıktığını ileri süren Freud,
erkek çocuğun babası ile özdeşleşmesi ve giderek cinsel dürtülerini bastırmasıyla,
annesini de artık bir cinsel obje olarak görme eğiliminden kurtulduğunu, dolayısıyla
“ödipal sürecin” sağlıklı bir biçimde sona erdiğini varsayar. Anne-baba ile
çocuk arasındaki ilişkinin aşırı yasaklayıcı, men edici olması durumunda, çocuk
bu evreyi pek sağlıklı geçiremezse, gelişen “nevroz” ileride uç vermeye
başlayacak, gelişkinlik döneminde psikanalitik sorunlara yol açabilecektir.
Freud, ruhsal aygıtı, üç merciye ayırmış, süperego ya da dilimizde üst-ben dediğimiz
merciin, bu ödipal evrede bir yasaklayıcı merci olarak ortaya çıkıp geliştiğini
ve bu süreci sona erdirme süreci içinde olgunlaştığını düşünmektedir. Bu
aşamada Oidipus kompleksine karşı gelişen (ensesti yasaklayan) tepkiler, insan
zihninin en önemli sosyal başarılarının da kaynağını oluşturur.
(Bordo Siyah klasikleri Kral Oidipus kitabından alıntıdır.)
Yorumlar
Yorum Gönder